Şambali pekmez sürülür mü ?

Sude

New member
ŞAMBALİYE PEKMEZ SÜRÜLÜR MÜ? YOKSA BU DA TOPLUMSAL BİR MESELE Mİ?

Forumdaşlar, bugün konuşacağımız konu ilk bakışta sıradan gibi görünebilir: “Şambali’ye pekmez sürülür mü?”

Ama gelin dürüst olalım — Türkiye’de hiçbir şey sadece yemek değildir. Sofrada başlayan tartışmalar, çoğu zaman kültürün, toplumsal rollerin ve adalet anlayışının küçük bir yansıması olur.

Bir tatlının üstüne sürülen bir damla pekmez bile, aslında kimlerin sesinin duyulduğunu, kimlerin mutfağa ait sayıldığını ve kimlerin damak zevkinin “norm” olarak kabul edildiğini bize gösterir.

---

ŞAMBALİ: BİR TATLIDAN FAZLASI

Şambali, Ege’den tüm Türkiye’ye yayılan sade ama güçlü bir tatlı. İrmiğin, yoğurdun ve şerbetin dansı. Fakat her şehirde, her evde biraz farklı yapılır. Kimi limon kabuğu ekler, kimi tarçın, kimi üstüne fıstık dizer. Ve bazıları — özellikle bazı kadınlar — o son dokunuşu “pekmezle” yapar.

Peki neden?

Belki tatlının derinleşmesi içindir, belki de o tatlının bir “kökü” olduğunu hatırlatmak içindir.

Ama işte tam da burada toplumsal bir tartışma başlar:

Bir şeyin “doğru” hali kimin kararına bağlıdır? Kadınların mutfaktaki sezgisel yaratıcılığı mı, yoksa erkeklerin “aslına uygunluk” arayışı mı?

---

KADINLARIN EMPATİK VE YENİDEN YARATICI DOKUNUŞU

Kadınlar, tarih boyunca mutfakta sadece pişirmediler; dönüştürdüler.

Mutfak onlar için bir hayatta kalma, paylaşma ve duygu alanıydı. Bir kadının Şambali’ye pekmez sürmesi, aslında “tatlının hikâyesine” duygusal bir katman eklemesidir. O dokunuş, “her şeyin aynı kalmasına gerek yok” diyen bir içgüdünün dışavurumudur.

Empatik bakış, toplumda çeşitliliği de beraberinde getirir. Kadınlar yemek yaparken sadece tat yaratmazlar; ailede ve toplumda bağ kurarlar. Bu yüzden pekmezli Şambali, bir bakıma “kadın eliyle yeniden tanımlanmış gelenek”tir.

Ve belki de asıl mesele şudur: Kadınlar tatlının üstüne sadece pekmez değil, kendi seslerini de sürmektedir.

Ama soralım:

Biz toplum olarak kadınların yaratıcılığına yer açıyor muyuz, yoksa “aslına uygunluk” bahanesiyle onları sınırlandırıyor muyuz?

---

ERKEKLERİN ANALİTİK VE GELENEĞİ KORUYUCU BAKIŞI

Erkeklerse bu konuda genellikle “tarif odaklı”, “ölçülü” ve “standart arayıcı” davranırlar.

Birçoğu için Şambali’nin tarifi bellidir: irmik, yoğurt, şeker, badem. Nokta.

Pekmez? “Olmaz, orijinalinde yok!” derler. Çünkü erkeklerin toplumsal rolü çoğu zaman “doğruluk”, “koruma” ve “yapı kurma” üzerinden tanımlanır.

Ama bu da anlaşılabilir bir refleks. Çünkü erkeklerin toplumsal olarak omzuna yüklenen sorumluluklardan biri “düzeni korumak”tır. Bu, yeniliğe direnç değil; kontrolü kaybetme korkusudur.

Yine de şu soruyu sormak gerek:

Bir tarifin doğruluğu mu önemlidir, yoksa o tarifin insanda bıraktığı his mi?

Belki de erkeklerin “analitik korumacılığı” ile kadınların “duygusal yeniliği” arasında yeni bir denge kurmak gerekiyor.

---

TOPLUMSAL CİNSİYETİN MUTFAKTAKİ YANSIMALARI

Toplumun mutfak anlayışı, aslında cinsiyet rollerinin minyatür bir versiyonudur.

Kadınlara “yap”, erkeklere “karar ver” rolü verilmiştir.

Bir kadın tatlıyı pişirir, ama tarifin “doğruluğuna” genellikle erkek karar verir.

Yani mutfak bile bir mikro iktidar alanıdır.

Şambali tartışması bu açıdan sembolik:

Kadın “deneyelim” der, erkek “bozmayalım” der.

Ve ikisinin ortasında toplum “ne gerek vardı” diyerek konuyu kapatır.

Ama neden kapatıyoruz?

Neden bir tatlıyı konuşurken bile “otorite” refleksimiz devreye giriyor?

Neden farklı bir dokunuşu “bozmak” olarak görüyoruz, “yenilik” olarak değil?

---

ÇEŞİTLİLİK VE DAMAK DEMOKRASİSİ

Bir toplumun olgunluğu, çeşitliliğe verdiği değerden anlaşılır.

Pekmezli Şambali, sadece bir lezzet denemesi değil, damak demokrasisinin de bir göstergesidir.

Çünkü herkesin tatlıdan aldığı keyif farklıdır; kimisi yoğun şerbet ister, kimisi daha kuru, kimisi pekmezle karışmış o karamelimsi derinliği…

Bu çeşitlilik, tıpkı insanlar arasındaki farklılıklar gibi zenginleştiricidir.

Ama toplum olarak hâlâ farklı tatlardan korkuyoruz.

Birinin pekmez sürmesi, diğerinin kimliğini tehdit ediyormuş gibi davranıyoruz.

Oysa aynı sofrada hem sade hem pekmezli Şambali olabilir — tıpkı aynı toplumda hem gelenekçi hem yenilikçi fikirlerin yan yana yaşayabileceği gibi.

O halde şu soruyu masaya bırakalım:

Bizim gerçekten derdimiz Şambali’nin tadı mı, yoksa kontrolü kaybetme korkusu mu?

---

SOSYAL ADALET: MUTFAKTA SESİ DUYULMAYANLAR

Bir adım daha derine inelim:

Kimin tarifi “esas” kabul ediliyor?

Ege’nin köylerinde kadınların elinden çıkan pekmezli versiyon mu, yoksa restoran menülerine giren standart form mu?

Sosyal adalet bazen tam da burada başlar: Bir tatlının hikâyesinde bile kimin emeğinin görünür, kimin görünmez olduğunda.

Kadınların mutfaktaki emeği, tarih boyunca hem görünmez kılınmış hem “doğal” sayılmıştır.

Ama o doğallık, bir seçim değil, bir dayatmadır.

Bu yüzden Şambali tartışması sadece tatla ilgili değil; emeğin, görünürlüğün, değerin tartışmasıdır.

---

SONUÇ: PEKMEZ SADECE TATLILIK DEĞİL, BİR HATIRLATMADIR

Şambali’ye pekmez sürülür mü?

Evet, sürülür — eğer o pekmez, farklılıkların kabulü, yaratıcılığın kutlanması ve kimliklerin görünür olması anlamına geliyorsa.

Ama bu sorunun cevabı aslında şu:

Toplum olarak hâlâ “tatlıyı nasıl seveceğimizi” başkalarının tanımına göre mi belirleyeceğiz, yoksa kendi tadımızı mı keşfedeceğiz?

Belki de mesele Şambali’nin üstündeki pekmezde değil;

onu kimin döktüğünde, kimin fikrinin ciddiye alındığında, kimin sesinin kısık çıktığında.

Ve belki de en doğru soru şudur:

Şambali’ye pekmez sürülür mü, yoksa artık farklı tatlara da adaletli bir dil mi sürmeliyiz?
 
Üst