DMC hangi holding ?

Erdemitlee

Global Mod
Global Mod
Bir Zamanlar Bir Marka Vardı: “DMC Hangi Holding?” Sorusunun Ardındaki İnsan Hikâyesi

Merhaba dostlar,

Bugün size bir bilgi değil, bir hikâye getirdim. O hikâyenin içinde bir marka, birkaç insan, biraz hayal kırıklığı, biraz umut ve bolca “neden” var. Başlıktaki soru, “DMC hangi holding?” belki forumda yüzlerce kez sorulmuştur. Ama ben bu akşam, bu sorunun ardındaki duyguyu konuşmak istiyorum. Çünkü bazen bir holdingin adı değil, o markayı ayakta tutan insanların kalbi hikâyenin asıl cevabıdır.

Bir Kahve Molasında Başlayan Hikâye

Ayşe ve Murat, bir zamanlar aynı şirkette, DMC’nin taşra ofislerinden birinde çalışıyorlardı.

Ayşe, insan ilişkilerinde doğuştan yetenekliydi. Her sabah ofise girerken herkese isimle “günaydın” derdi. Masasında çiçek bulundurur, çayın demlenme süresine kadar hayatın ritmini bilirdi.

Murat ise tam tersiydi. Planlı, disiplinli, her dosyayı etiketleyen, her sunumu üç varyantla hazırlayan bir stratejistti.

Bir gün, öğle arasında Ayşe elindeki gazeteyi masaya bıraktı ve sordu:

— Murat, sen bilirsin, bu DMC tam olarak hangi holdinginmiş?

Murat durdu, düşündü.

— Aslında o kadar büyüdük ki, bağlı olduğu holdingi bile unutmuş gibiyiz, dedi.

O an ikisi de güldü, ama o gülüşte biraz burukluk vardı. Çünkü aslında DMC’nin bağlı olduğu holding değil, bağlı olduğu değerler tartışma konusuydu.

Bir Markanın Değerleri Kaybolduğunda

Zamanla ofisin duvarları değişti. Yeni logolar, yeni yönetmelikler, yeni sloganlar asıldı.

Ama o eski heyecan, o “biz bir takımız” duygusu kayboldu. DMC artık bir markadan çok bir yapıydı; holdingin ismi tabelalarda vardı ama çalışanların kalbinde yankısı azalmıştı.

Murat stratejik düşünüyordu: “Yeniden yapılanma şart. Verimliliği artırmak için süreçleri dijitalleştirelim.”

Ayşe ise farklı bir şey söylüyordu: “Biz birbirimizi unuttuk, Murat. İnsan konuşmadan, paylaşmadan marka büyümez.”

Ve belki de ikisi de haklıydı. Çünkü bir markanın geleceği ne sadece rakamlarda, ne de sadece duygularda saklıydı. Eşit oranda akılla kalp, stratejiyle empati gerekirdi.

Ama bu denge bozulmuştu. DMC artık dosyalarda büyüyor, gönüllerde küçülüyordu.

Holdingin İsmi Var, Ruhu Yok

Bir gün holding merkezinden bir mail geldi: “Yeni stratejik dönüşüm projesi başlatılmıştır.”

Cümle kibar, kurumsal, ama soğuktu.

Ayşe o maili okurken iç çekti:

— Murat, biz artık hikâyesiz çalışıyoruz.

Murat sustu. Çünkü o da biliyordu: Kaç sunum yapılırsa yapılsın, kaç hedef tutturulursa tutturulsun, içten gelen aidiyet duygusu olmadan hiçbir marka uzun süre yaşayamaz.

O gün akşam, Ayşe ofiste geç kaldı. Çayını yudumlarken duvara baktı. DMC logosunun altındaki sloganı okudu:

“Geleceği birlikte inşa ediyoruz.”

Bir an içinden geçti: “Birlikte mi? Yoksa ayrı odalarda, ayrı dünyalarda mı?”

Bir Markayı Markalaştıran İnsanlardır

Aradan birkaç hafta geçti. Holding üst yönetiminden bir heyet ziyarete geldi.

Murat, sunum dosyalarını sırayla açtı, verileri anlattı. Karlılık oranları, yatırım projeksiyonları, yeni pazar analizleri…

Her şey kusursuzdu. Ama ortamda bir eksiklik vardı: ruh.

Ayşe dayanamayıp söz aldı.

— Affedersiniz, dedi. Biz burada çalışırken sadece rakamlara değil, insanlara da yatırım yapıyoruz. Her dosyanın ardında bir emek, bir hikâye var.

Bir an sessizlik oldu.

Sonra üst yönetimden biri, belli belirsiz bir tebessümle sordu:

— DMC hangi holdingdi, biliyor musunuz?

Ayşe gülümsedi:

— Artık fark etmez. Yeter ki o holding, insanı merkeze alıyor olsun.

O cümle, o salonda yankılandı. Çünkü aslında herkes aynı şeyi hissediyordu ama kimse dile getirmiyordu.

Marka, bağlı olduğu holdingin değil, çalışanlarının karakterinin bir yansımasıydı.

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi: Gerçek Denge

Murat o günden sonra ofis rutinini değiştirdi. Her pazartesi toplantısına başlamadan önce bir dakikalık “günün iyiliği” bölümü ekledi.

Ayşe’nin fikriydi bu.

— Herkes bir iyilik paylaşsın, bir insani an.

Başta kimse ciddiye almadı ama zamanla fark ettiler ki o bir dakikalık paylaşım, günün enerjisini değiştiriyor.

Strateji, empatiyle birleşince DMC’nin ofisinde yeni bir hava esti.

Erkeklerin mantığıyla kadınların sezgisi aynı sofrada buluşmuştu.

Murat’ın çizdiği yol haritası, Ayşe’nin kurduğu insani köprülerle anlam kazanıyordu.

Ve bir sabah Murat dedi ki:

— Biliyor musun Ayşe, artık DMC hangi holdingin umurumda değil. Çünkü ben hangi ruhun parçası olduğumu biliyorum.

Ayşe gülümsedi:

— İşte gerçek marka bu, Murat. Adı değişse bile özü kalacak.

Forumdaşlara Soru: Sizce Marka mı İnsanları Taşır, İnsanlar mı Markayı?

Şimdi dönüp size soruyorum dostlar:

Bir markayı güçlü kılan, arkasındaki holdingin finansal gücü mü, yoksa o markayı yaşatan insanların içtenliği mi?

Murat gibi stratejik düşünenler, “yatırım olmadan değer yaratılmaz” diyecektir belki.

Ama Ayşe gibi empatik bakanlar, “insan olmadan sürdürülebilirlik olmaz” diyecek.

Sizce hangisi haklı?

Yoksa gerçek başarı, ikisinin yan yana yürüyebilmesinde mi?

Bir Holdingin Adından Fazlası

Gün geldi, DMC yeniden yapılanma sürecine girdi. Yeni logo, yeni hedefler, yeni sloganlar…

Ama bu kez fark vardı: İnsan kaynakları birimi, Ayşe’nin önerisiyle “insan hikâyeleri” projesini başlattı.

Her ay bir çalışan, kendi DMC hikâyesini anlatıyordu.

Kimi ilk iş günündeki heyecanını paylaştı, kimi yaşadığı zorlukları.

Ve fark edildi ki o anlatılar, markanın gerçek reklamıydı.

Murat, o hikâyeleri toplarken düşündü: “Belki de biz markayı yeniden kurmadık, sadece özünü hatırlattık.”

Çünkü bazen bir holdingin büyüklüğü, bilançosunda değil; çalışanlarının birbirine sarılma cesaretindedir.

Son Söz: DMC Bir Holding Değil, Bir Hikâyedir

Şimdi biri bana “DMC hangi holding?” diye sorsa, gülümserim.

Derim ki:

“DMC, adı tabelada yazan bir şirket değil; çay molasında gülüşen, aynı hedefe inanan insanların hikâyesidir.”

Ve belki de hepimizin çalıştığı yerlerde sormamız gereken asıl soru şudur:

“Biz hangi holdingdeyiz?” değil,

“Biz hangi değerlere bağlıyız?”

Hadi siz de anlatın dostlar…

Sizce bir markayı ayakta tutan şey nedir: sermaye mi, strateji mi, yoksa kalpten gelen bağlılık mı?

Yorumlarınızı bekliyorum; çünkü bu hikâye hâlâ yazılmaya devam ediyor.
 
Üst